TEPKİ VERME ALIŞKANLIĞI

Tepki geçmişten kaynaklanır; yanıt ise şimdiden. Geçmişin eski kalıplarından tepki verirsin. Biri seni aşağılar ve birden eski mekanizma çalışmaya başlar. Geçmişte birileri seni aşağılamıştı ve sen belli bir şekilde davranmıştın; şimdi yine aynı şekilde davranıyorsun. Bu aşağılamaya ve bu insana yanıt vermiyorsun, sadece eski bir alışkanlığı tekrarlıyorsun. Bu insana ve bu yeni aşağılamaya bakmadın – onun kendi özellikleri var – sadece bir robot gibi davranıyorsun. İçinde bir mekanizma var, düğmeye basıyorsun, "Bu adam beni aşağıladı" diyorsun ve tepki veriyorsun.

Günlerden bir gün:

Buda bir ağacın altında öğrencileriyle oturmaktadır. Bir adam gelir ve yüzüne tükürür. Buda yüzünü siler ve adama sorar, "Başka? Başka ne söylemek istiyorsun?" Adam şaşırır, çünkü bir insanın yüzüne tükürülünce "Başka?" diye sormasını beklememiştir. Böyle bir deneyimi yoktur. Daha önce insanları hep aşağılamıştır ve onlar da kızarak tepki vermiştir. Ya da korkudan gülümsemiş ve adama yaranmaya çalışmışlardır. Ama Buda ikisini de yapmamış; ne öfkelenmiş, ne de korkmuştur. Sadece düz bir şekilde "Başka?" diye sormuştur. Tepki vermemiştir.

Ama Buda'nın öğrencileri öfkelenir, tepki verir. En yakın öğrencisi Ananda der ki: "Bu çok fazla, buna tahammül edemeyiz. Sen öğretine devam et, biz de şu adama bunu yapamayacağını gösterelim. Cezalandırılması gerekiyor. Yoksa herkes aynı şeyi yapmaya başlar."

Buda konuşur: "Sesini çıkartma. O beni kızdırmadı ama siz kızdırdınız. O bir yabancı, buralara yeni gelmiş. Benim hakkımda bir şeyler duymuş olmalı; 'Bu adam tanrıtanımaz, tehlikeli, insanları yoldan çıkarıp yanıltıyor' gibi şeyler. Benim hakkımda bir fikir edinmiş. O bana tükürmedi, kendi fikrine tükürdü; beni tanımıyor ki, bana nasıl tükürmüş olabilir? Eğer düşünürseniz, o kendi zihnine tükürdü. Ben onun bir parçası değilim ve görüyorum ki bu zavallı adamın söyleyecek başka bir şeyi olmalı. Çünkü bu bir şey söylemenin bir yolu; tükürmek bir şey söylemenin bir yolu. Bazen dilin yetmediğini hissettiğin anlar olur; derin sevgide, yoğun öfkede, nefrette, duada. Dilin yetmediği yoğun anlar olur. O zaman bir şey yapman gerekir. Derin sevgi duyduğunda birine sarılırsın; ne yaparsın orada? Bir şey söylersin. Çok öfkelendiğinde birine vurursun, tükürürsün; bir şey söylüyorsundur. Bu adamı anlayabiliyorum. Söyleyecek başka bir şeyi daha olmalı. O yüzden 'Başka?' diye sordum."

Adam daha da çok şaşırır! Ve Buda öğrencilerine der ki: "Siz beni daha çok kızdırdınız çünkü siz beni tanıyorsunuz, benimle yıllarca yaşadınız ama yine de tepki veriyorsunuz."

Şaşıran, kafası karışan adam evine döner. Bütün gece uyuyamaz. Bir Buda gördükten sonra artık eskisi gibi uyumak zordur, mümkün değildir. Bu deneyim tekrar tekrar aklına gelir. Ne olduğunu kendine açıklayamaz. Titreme, terleme nöbetleri geçirir. Böyle bir adama hiç rastlamamıştır; bütün zihni, bütün kalıpları, bütün geçmişi dağılır.

Ertesi sabah geri döner. Buda'nın ayaklarına kapanır. Buda sorar: "Başka? Bu da sözle söylenemeyeni söylemenin başka bir yolu. Ayaklarıma dokunduğun zaman, sözcüklere sığmayan, sıradan dille anlatılamayan bir şey söylüyorsun." Buda devam eder: "Bak Ananda, bu adam yine burada bir şey söylüyor. Çok derin duyguları olan bir adam bu."

Adam Buda'ya bakar: "Dün yaptığım şey için beni affet."

Buda cevap verir: "Affetmek mi? Ama ben dün o hareketi yaptığın adam değilim ki. Ganj nehri sürekli akıyor, o hiçbir zaman aynı Ganj değil. Her adam bir nehirdir. Senin tükürdüğün adam artık burada değil. Aynı onun gibi görünüyorum ama aynı değilim, bu yirmi dört saatte öyle çok şey oldu ki! Nehirden çok su aktı. O yüzden seni affedemem çünkü sana kızgın değilim.

Ve sen de yenilendin. Görüyorum ki sen dün gelen adam değilsin; çünkü o adam kızgındı. O kızgındı ama sen önümde eğilip ayağıma dokunuyorsun, nasıl aynı adam olabilirsin? Sen o değilsin, o yüzden bunu unutalım. O iki adam; tüküren adam ve tükürülen adam artık yok. Yakına gel. Başka şeylerden konuşalım." Bu yanıttır.

Tepki geçmişten kaynaklanır. Eğer eski alışkanlıklarından, zihninden tepki verirsen yanıt vermiş olmazsın. Yanıt vermek, tam olarak bu anda, şimdi, burada canlı olmaktır. Yanıt güzel bir olgudur, hayattır. Tepki ölü, çirkin, çürümüştür, bir cesettir. Zamanının yüzde doksan dokuzunda tepki veriyorsun ve buna yanıt diyorsun. Nadiren yanıt veriyorsun; ama bu ne zaman olsa, biraz kavrıyorsun. Bu ne zaman olsa, bilinmeyenin kapısı açılıyor.

Evine dön ve karına tepkiyle değil, yanıt vererek bak. İnsanlar görüyorum; bir kadınla birlikte otuz yıl, kırk yıl yaşamış ve artık ona bakmayı bırakmış. Biliyor ki o "yaşlı hanım", tanıdığını zannettiği yaşlı kadın. Ama bunca zamandır nehir akıyor. Bu kadın evlenmiş olduğu aynı kadın değil. O geçmişte kalan bir olgu, o kadın artık hiçbir yerde yok; bu tamamen yeni bir kadın.

Her an yeniden doğuyorsun. Her an ölüyorsun ve her an doğuyorsun. Son zamanlarda hiç karına, annene, babana, arkadaşına baktın mı? Bakmayı bıraktın; çünkü sanıyorsun ki onlar eskisi gibi, o zaman onlara bakmanın anlamı da yok. Geri dön ve yeni gözlerle bak, sanki bir yabancıya bakıyormuşsun gibi ve o yaşlı kadının ne kadar değişmiş olduğuna şaşıracaksın.

Her gün inanılmaz değişiklikler oluyor. Bu bir akış. Her şey akmaya devam ediyor, hiçbir şey donmuş değil. Ama zihin ölü bir şey, o donmuş bir şey. Donmuş zihinden hareket edersen, ölü bir hayatın olur. Gerçekten yaşamazsın, çoktan mezara girmişsindir.

Tepki vermeyi bırak. Daha çok yanıta izin ver. Yanıt vermek sorumlu olmaktır. Yanıt vermek karşılık vermek, duyarlı olmaktır. Şu ana ve buraya karşı duyarlı ol.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder