Ben-bilincini niye hissediyorum?

Hayatın hedefi özgürlüktür. Özgürlük olmadan hayatın anlamı yoktur. Özgürlük politik, sosyal ya da ekonomik özgürlük anlamına gelmez. Özgürlük zamandan, zihinden, arzudan özgür olmaktır. Zihnin var olmadığı anda evrenle bir olursun; evren kadar sınırsız olursun.

Gerçekle arandaki engel zihindir ve bu engel yüzünden ışığın ulaşamadığı, neşenin giremediği karanlık bir hücrede kapalı kalırsın. Sefalet içinde yaşarsın çünkü bu kadar küçük, sınırlı bir alanda yaşamak sana uygun değildir. Varlığın varoluşun en yüksek kaynağına ulaşmak ister. Varlığın okyanusa karışmak ister ve sen bir çiğ tanesi olarak kalırsın. Nasıl mutlu olabilirsin? Nasıl coşkulu olabilirsin? İnsan sefalet içinde yaşıyor çünkü hapsedilmiş durumda.

Gautam Buda der ki, tanha; arzu, bütün sefaletin kaynağıdır çünkü zihni arzu yaratır. Arzu geleceği yaratmaktır, kendini geleceğe yansıtmaktır, yarını buraya getirmektir. Yarını buraya getirince bugün kaybolur – artık onu göremez olursun – yarın, gözlerini karartır. Yarını buraya getirince bütün dünlerin yükünü taşımak zorunda kalırsın; çünkü yarın ancak dün tarafından beslenmeye devam ederek burada olabilir.

Her arzu geçmişten doğar ve her arzu geleceğe yansıtılır. Bütün zihnin geçmiş ve gelecekten oluşur. Zihni analiz et, parçalara böl, sadece iki şey bulursun: geçmiş ve gelecek. Bir parça bile şimdi bulamazsın, tek bir atom bile. Ve şimdi tek gerçekliktir, tek varoluş, var olan tek dans.

Sadece zihin tamamen durduğunda şimdi bulunabilir; geçmiş seni gücü altında tutmadığında ve gelecek sana sahip çıkmadığında, anılarla ve hayal gücüyle bağlantın koptuğunda. O anda nerdesin? Kimsin? O anda hiç kimsesin. Ve hiç kimse olduğun zaman seni hiç kimse incitemez. Yaralanmazsın; çünkü yaralanmaya hazır olan egodur. Ego nerdeyse yaralanmak için aranır, o yaralar sayesinde var olur. Onun bütün varoluşu sefalete ve acıya dayanır.

Hiç kimse olduğun zaman acı imkânsızdır, endişe tek kelimeyle inanılmazdır. Hiç kimse olduğun zaman büyük bir sessizlik vardır, bir sükûnet; içinde hiç gürültü yoktur. Geçmiş gitti, gelecek kayboldu; gürültü yaratacak ne kaldı? Ve duyulan bu sessizlik ilahidir, kutsaldır. İlk kez olarak o zihinsizlik alanlarında hiç bitmeyen sonsuz kutlamanın farkına varırsın. Varoluş işte bundan oluşur.

İnsan dışında bütün varoluş mutludur. Sadece insan bunun dışına düşmüştür, yoldan çıkmıştır. Sadece insan bunu yapabilir çünkü insanın bilinci var.

Şimdi bilincin iki olanağı vardır: O senin içinde parlak bir ışık haline gelebilir; öylesine parlaktır ki güneş bile onun yanında soluk görünür. Buda der ki, zihinsizliğin içine baktığın zaman sadece ışık görürsün, ilahi ışığı; sanki bin güneş aynı anda doğmuş gibi. Tamamen neşedir; saf, kirlenmemiş, kirletilmemiş. Sadece mutluluk, masumiyet. İnanılmazdır. İhtişamı tarif edilemez, güzelliği ifade edilemez, bolluğu tüketilemez. Aes dhammo sanantano: "en yüksek yasa budur".

Zihnini bir yana koyabilirsen kozmik oyunun farkına varacaksın. O zaman sadece enerji olursun ve enerji her zaman şimdi, buradadır, asla şimdiburada'yı terk etmez. Bu olanaklarından birisidir; saf bilinç olabilirsin.

Diğer olanağın da, ben-bilincine sahip olmaktır. O zaman düşersin. O zaman dünyadan ayrı bir varlık olursun. O zaman tanımlanmış, iyi tanımlanmış bir ada olursun. O zaman sınırlanırsın çünkü bütün tanımlar sınırlar. O zaman bir hapishane hücresindesindir ve bu hücre karanlıktır; tamamen karanlık. Hiç ışık yoktur, hiç ışık olanağı yoktur. Ve hapishane hücresi seni sakatlar, felç eder.

Ben-bilinci esaret haline gelir; esaret ben'dedir. Ve bilinç özgürlüktür.

Kendini bırak ve bilinçli ol! Bütün mesaj bu; bütün zamanların, geçmişin, şimdinin ve geleceğin bütün Budalarının mesajı bu. Mesajın özü çok basit: Kendini, egoyu, zihni bırak ve ol.

İşte bu sessizlik anında, kimsin sen? Bir hiç kimse, olmayan bir varlık. İsmin yok, biçimin yok. Erkek de değilsin, kadın da; Hindu da değilsin, Müslüman da. Hiçbir ülkeye, hiçbir millete, hiçbir ırka ait değilsin. Sen beden değilsin ve sen zihin değilsin.

O zaman nesin? Bu sessizlikte senin tadın ne? Olmanın tadı nasıl? Sadece bir huzur, sessizlik... ve o huzurun ve sessizliğin içinden büyük bir mutluluk çıkmaya başlar, dolmaya başlar, hiç sebepsiz. O senin doğan.

Zihni bir yana koyma sanatı dindarlığın bütün sırrıdır; çünkü zihni bir yana koyduğunda varlığın bin bir renge infilak eder. Bir gökkuşağı, bir lotus, bin bir yapraklı bir lotus olursun. Birden açılırsın, o zaman varoluşun bütün güzelliği – ki sonsuzdur – senin olur. O zaman gökteki bütün yıldızlar senin içindedir. O zaman gökyüzü bile senin sınırın olamaz; artık sınırın yoktur.

Sessizlik sana erime, karışma, gözden kaybolma, buharlaşma şansını verir. Ve olmadığın zaman, olursun; ilk kez olursun. Olmadığın zaman, Tanrı olur, Nirvana olur, aydınlanma olur. Olmadığın zaman her şey bulunur. Olduğun zaman, her şey kaybolur.

İnsan bir ben-bilinci haline geldi – bu yüzden yoldan çıktı – ilk düşüş bu. Bütün dinler bir şekilde ilk düşüşten bahseder ama en iyi hikâye Hıristiyanlık'ta bulunur. İlk düşüş insan bilgi ağacından yediği için olmuştur. Bilgi ağacının bilgi meyvesini yediğin zaman; bu, ben-bilincini yaratır.

Ne kadar çok bilirsen o kadar egoist olursun... Akademisyenlerin, hocaların, maulvi'lerin egosu buradan gelir. Ego büyük bir bilgiyle, metinlerle, düşünce sistemleriyle süslenir. Ama bunlar seni masum yapmazlar; sana açıklığın, güvenin, sevginin, oyunun çocuksu niteliğini vermezler. Bilgili olduğun zaman; güven, sevgi, oyun, hayret, hep birlikte yok olur.

Ve bize bilgili olmak öğretiliyor. Masum olmak öğretilmiyor, varoluşun mucizesini hissetmek öğretilmiyor. Çiçeklerin ismi öğretiliyor ama çiçeklerin etrafında nasıl dans edilir öğretilmiyor. Dağların isimleri öğretiliyor ama dağlarla nasıl bir olunur öğretilmiyor, yıldızlarla nasıl bir olunur öğretilmiyor, ağaçlarla nasıl bir olunur öğretilmiyor, varoluşla nasıl uyumlu olunur öğretilmiyor.

Uyumsuzken nasıl mutlu olabilirsin? Uyumsuzken acı, sefalet, öfke içinde olman kaçınılmazdır. Ancak bütünün dansıyla birlikte dans ettiğin zaman mutlu olabilirsin, dansın bir parçası olduğun zaman, bu büyük orkestranın parçası olduğun zaman, kendi şarkını kendi başına söylemediğin zaman. Ancak o zaman, o eriyişte insan özgürdür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder