Çekici insanları niye korkutucu buluyorum?

Çekici insanlar bir çok nedenle korkutucudur. Önce, bir insan senin için ne kadar çekiciyse onun esaretine düşme olasılığın o kadar büyüktür; korku budur. Ele geçirileceksin, çekicilik, cazibe, büyü tarafından esir edileceksin.

Çekici insan hem çeker, hem korkutur. Güzeldir; onunla ilişki kurmak istersin ama onunla ilişki kurmak, özgürlüğünü yitirmek anlamına gelir. Onunla ilişki kurmak artık kendin olmamak anlamına gelir. Ama çekici olduğu için onu bırakmak da elinden gelmez; yapışırsın. Eğilimini tanırsın; bir insan ne kadar çekiciyse ona daha çok yapışmak istersin; giderek daha bağımlı olursun. Korku budur.

Kimse bağımlı olmak istemez. Özgürlük en yüksek değerdir. Aşk bile özgürlükten daha değerli değildir. Özgürlük en yüksek değerdir; aşk sonra gelir. Ve aşkla özgürlük arasında sürekli bir çelişki vardır. Aşk en yüksek değer olmaya çalışır. Öyle değildir. Ve aşk özgürlüğü yok etmeye çalışır; ancak o zaman en yüksek değer olabilir. Ve özgürlüğe âşık olanlar aşktan korkar hale gelir.

Aşk, çekici bir insana çekilmektir. Ve o insan ne kadar güzelse, o kadar çekim hissedersin; o kadar da korkarsın çünkü şimdi kaçmanın kolay olmayacağı bir şeyin içine giriyorsun. Sıradan bir insandan, kendi halinde bir insandan daha kolay kaçabilirsin. Eğer o insan çirkinse özgürsündür; çok bağımlı olman gerekmez.

Nasrettin Hoca şehirdeki en çirkin kadınla evlenmiş. Kimse buna inanamamış. Sormuşlar, "Nasrettin ne oldu sana?"

O da cevap vermiş: "Bir mantığı var. Bu, her an kaçabileceğim tek kadın. Aslında kaçmamak daha zor olur. Bu, şehirdeki güvenebileceğim tek kadın. Güzel insanlara güvenilmez. Her an âşık olabilirler çünkü çok insan onları çekici bulur. Bu kadına güvenebilirim; bana karşı her zaman içten olacak. Endişelenmem gerekmeyecek; aylarca şehirden uzak kalabilirim, korkmama lüzum yok. Kadınım benim olarak kalacak."

Meseleyi gör: Eğer biri çirkinse ona sahip çıkabilirsin. Çirkin insan sana bağımlı olacaktır. Eğer biri güzelse, o güzel insan sana sahip çıkacaktır. Güzellik güçtür, çok büyük bir güç.

Çirkin insan köle olacaktır, bir hizmetçi. Çirkin insan kendinde olmayan güzelliğin yerini doldurmak için her şeyi yapacaktır. Çirkin kadın güzel kadından daha iyi bir eş olacaktır; mecburen. Sana daha iyi bakacak, daha iyi bir hastabakıcı olacak; çünkü biliyor ki güzellik yok ve onun yerine bir şey konmalı. Sana karşı çok iyi olacak; canını sıkmayacak, seninle kavga etmeyecek; bunu yapamaz.

Güzel insanlar tehlikelidir. Onlar kavga edebilir. İşte sebepler bunlar.

Bana soruyorsun; "Çekici insanları niye korkutucu buluyorum?"

Öyleler. Eğer anlamaz ve farkında olmazsan bu korku devam eder. Çekim/korku aynı olgunun iki yüzüdür. Her zaman çok korktuğun insana çekim duyarsın. Korku ikincil kalmanın korkusudur.

Aslında insanlar imkânsızı ister. Bir kadın dünyadaki en güzel, en güçlü adamı ister, ancak onun sadece kendisiyle ilgilenmesini ister. Şimdi bu imkânsız bir istektir. En güzel ve en güçlü insan başka bir sürü insanla ilgilenecektir. Başka bir sürü insan da onunla ilgilenecektir. Adam dünyadaki en güzel kadına sahip olmak isteyecektir ama onun da kendine çok sadık kalmasını isteyecektir. Bu zor olacaktır; imkânsızı istemektir bu.

Ve unutma: Eğer bir kadın sana çok güzel görünüyorsa bu senin o kadar güzel olmadığını gösterir. Ve ayrıca korktuğunu da; bu kadın sana çok güzel görünüyorsa, acaba diğer tarafta ne oluyor? Sen ona o kadar güzel görünmüyor olabilirsin. Korku var: seni bırakabilir. Bütün bu sorunlar orada. Ama bu sorunlar sadece senin aşkının gerçekten aşk değil bir oyun olmasından kaynaklanıyor. Eğer gerçekten aşk olsa o zaman asla geleceği düşünmezsin. O zaman gelecek sorun olmaz. Gerçek aşk için yarın yoktur; gerçek aşk için zaman yoktur.

Eğer bir insanı seviyorsan, seviyorsundur. Yarın ne olacak; kimin umurunda? Bu an öylesine çok ki, bu an bir sonsuzluk. Yarın ne olacak göreceğiz... yarın gelince. Ve yarın hiç gelmez. Gerçek aşk, şimdiye aittir.

Daima hatırla: Bir şeyin gerçek olması için farkındalığın parçası olması gerekir, şimdinin parçası olması gerekir, meditasyonun parçası olması gerekir. O zaman sorun yoktur! O zaman çekim sorunu yoktur, korku sorunu yoktur.

Gerçek aşk paylaşır; diğerini sömürmek değildir, diğerine sahip çıkmak değildir. Sorun sen diğerine sahip çıkmak istediğin zaman doğar: Diğeri de sana sahip çıkabilir. Ve eğer diğeri daha güçlüyse, daha çekiciyse; doğal olarak sen köle durumuna düşersin. Eğer diğerinin sahibi olmak istiyorsan, "Köle durumuna düşebilirim" diye korkarsın. Eğer diğerine sahip çıkmak istemiyorsan diğerinin sana sahip çıkabileceğinden de korkmazsın. Aşk asla sahip çıkmaz.

Aşk asla sahip çıkmaz ve aşka asla sahip çıkılamaz. Gerçek aşk seni özgürlüğe götürür. Özgürlük en yüksek zirvedir, en yüksek değer. Ve aşk da özgürlüğe en yakın olandır; aşktan sonraki adım özgürlüktür. Aşk özgürlüğe karşı değildir; aşk özgürlüğe giden bir basamaktır. İşte farkındalık sana bunu gösterir; aşkın özgürlüğe götüren bir basamak olarak kullanılacağını. Eğer âşıksan, diğerini özgür bırakırsın. Ve diğerini özgür bıraktığın zaman diğerinden özgürleşirsin de.

Aşk bir paylaşımdır, sömürü değil. Aslında aşk hiçbir zaman çirkinlik ve güzellik kavramlarıyla düşünmez. Şaşırırsın: Aşk hiçbir zaman çirkinlik ve güzellik kavramlarıyla düşünmez. Aşk sadece davranır, yansıtır, meditasyon yapar; hiçbir zaman düşünmez. Evet, bazen biriyle uygun düştüğün olur; birden her şey uyuma kavuşur. Bu güzellik, çirkinlik meselesi değildir. Bir uyum, ritim meselesidir.

Birisi bana, George Gurdjieff'in bir sözüyle ilgili bir şey sormuştu; dünyada her kadına denk düşen bir erkek olduğu, her erkeğe denk düşen de bir kadın olduğuna dair. Her insan kutupsal bir karşılıkla doğmuştur. Eğer diğerini bulursan her şey birden uyuma kavuşur. Bütün merkezleri uyum içinde çalışır; bu aşktır. Bu çok ender rastlanan bir olgudur. Çok ender olarak gerçekten uygun düşen bir çifte rastlarsın. Toplumda o kadar büyük tabular, çekinceler var ki, gerçek bir eş, gerçek bir dost bulmak çok enderdir.

Doğu mitolojisinde bir öykümüz var, güzel bir mit; başlangıçta dünya yaratıldığı zaman her çocuk tek başına değil bir çift olarak doğmuş: bir oğlan, bir kız, birlikte, aynı anadan. İkiz, birbirlerine tam uygun; çift böyle bir şeymiş. Her bakımdan birbirlerine uygunlarmış. Sonra insan gözden düşmüş; ilk günah fikrinde olduğu gibi ve ceza olarak çiftler bir daha aynı anadan doğmamışlar. Ama yine de doğmuşlar! Gurdjieff haklı; bu benim de tanık olduğum bir şey. Her insanın bir yerlerde ilahi bir eşi var. Ama onu bulmak çok zor çünkü sen beyazsındır ve diğer kutbun Müslüman olabilir; Çinli olabilirsin ve diğer kutbun Alman olabilir.

Daha iyi bir dünyada insanlar arayacak. Ve eğer sana uyan gerçek insanı bulamadıysan acı içinde kalırsın. Eğer yalnızsan acı çekersin; eğer biriyle buluşursan, eğer diğer insan sana uymuyorsa ya da az uyuyorsa yine acı çekersin. Şimdi bilimsel araştırmalarda şu da bulunmuş: uyan insanlar var, uymayan insanlar var. Bilimsel ayarlamalar yapılabiliyor şimdi; her insan kendi merkezlerini, doğum haritasını, ritimlerini açıklayabiliyor. Şimdi tam uygun insanı bulmak için her türlü imkân var. Dünya çok küçüldü ve bir kere öbür insanı buldun mu... bu güzellik, çirkinlik meselesi değildir.

Aslında güzel insan da yok, çirkin insan da yok. Çirkin insan biriyle uyumlu olabilir; o zaman çirkin insan o insan için güzeldir. Güzellik uyumun bir gölgesidir. Aslında bir insana güzel olduğu için âşık olmazsın; oluşum bunun tam tersidir. Birine âşık olduğun zaman o insan güzel görünür. Güzellik fikrini getiren aşktır; tersi olmaz.

Ama sana tam uyan birini bulmak nadiren olur. Biri o kadar şanslı olduğunda, o zaman hayat bir melodiyle yaşanır; o zaman iki beden ve tek ruh vardır. Bu gerçek bir çifttir. Ve nerde öyle bir çifte rastlasan büyük bir zarafet ve müzik vardır çevrelerinde, büyük bir aura, güzel bir ışık, bir sessizlik. O zaman aşk doğal olarak meditasyona götürür.

İnsanların birbirlerini bulmaları için buluşup karışmalarına izin verilmeli. İnsanlar evlenmek için acele etmemeli. Acele tehlikelidir; ancak boşanmalara, uzun bir sefaletle dolu hayatlara yol açar. Çocukların buluşmalarına izin vermeliyiz, teknoloji öncesinin tabularını, korkularını bırakmalıyız; artık onlara gerek yok.

Artık teknoloji sonrası bir devirde yaşıyoruz; insan olgunlaştı ve birçok şeyi değiştirmesi gerekiyor çünkü birçok şey yanlış. Onlar eski günlerde geliştirilmişti – o zaman öyle gerekiyordu – ama artık gerekmiyor. Artık insanlar birlikte yaşayabilirler, erkek ve kadın; evlenmek için aceleye gerek yok. Ve eğer birçok erkek, birçok kadın tanıdıysan, sadece o zaman birinin sana uygun olup olmadığını anlayabilirsin. Uzun bir burun ya da güzel bir yüz meselesi değil bu; birinin yüzü güzeldir ve çekim duyarsın; ya da güzel gözleri vardır, büyük gözleri vardır ve çekim duyarsın; ya da saçlarının rengi… ama bu şeyler önemli değil! Birlikte yaşadığınız zaman, iki gün sonra saçının rengini görmez olursun, üç gün sonra burnunun uzunluğunu görmezsin, üç hafta sonra da diğerinin görünümünü tamamen unutursun. Şimdi gerçeklik kendini gösterir. Şimdi önemli olan ruhsal uyumdur.

Bugüne kadar evlilik diye bilinen şey çirkin bir durum. Din adamları buna mutlulukla izin verdi; sadece izin de vermediler, onlar icat etti bunu. Ve beş bin yıldır dünyada varolan bu çirkin evliliği din adamlarının bu kadar desteklemesinin bir nedeni vardı. Çünkü insanlar ancak kendilerini berbat hissettiklerinde kiliseye, tapınağa gidiyorlardı. Ancak sefil oldukları zaman hayatı reddetmeye hazırdılar. İnsanlar ancak sefil olduklarında din adamlarının eline düşüyordu! Mutlu bir insanlığın din adamlarıyla hiç işi olmaz. Bu çok açık. Sağlıklıysan doktora gitmezsin. Psikolojik olarak bütünsen psikanaliste gitmezsin. Ruhsal olarak bütünsen din adamına gitmezsin.

Ve en büyük ruhsal uyumsuzluk evlilikle yaratılır. Din adamları dünyada cehennemi yarattılar. Bu onların meslek sırrı; o zaman elbette insanlar onlara gelip ne yapmalı diye soracaklardı. Hayat öyle berbat ki! Onlar da şimdi sana hayattan nasıl kurtulacağını anlatabilir. Sana tekrar asla doğmaman için, doğum ve ölüm çemberinden kurtulman için yapacağın ayinleri öğretebilirler. Hayatı cehenneme çevirdiler ve sana ondan nasıl kurtulacağını öğretiyorlar.

Benim yapmaya çalıştığım bunun tam tersi: Ben burada, şimdi cenneti yaratmak istiyorum ki, bir şeyden kurtulmak gerekmesin. Doğum ve ölümden kurtulmayı düşünmeye ihtiyacın yok, eski sözde dinlere ihtiyacın yok. Daha fazla müziğe ihtiyaç var, daha fazla şiire, daha fazla sanata ihtiyaç var. Elbette daha fazla mistisizme ihtiyaç var. Daha fazla bilime ihtiyaç var. O zaman tümüyle farklı türde bir din doğacak, yeni bir din. Sana anti yaşam ideolojiler öğretmek yerine; hayatını daha dengeli, daha sanatsal, daha duyarlı, daha merkezlenmiş, toprağa köklenmiş olarak yaşamana yardım edecek bir din. Sana yaşamanın sanatını, yaşamanın felsefesini öğretecek ve eğlenmeyi öğretecek bir din.

Soruyorsun, "Niye çekici insanları korkutucu buluyorum?"

Çünkü diğer kutup için derinlerinde bir arayış var; herkeste olduğu gibi. Ve diğer kutup olmayan biriyle ilişkide olmak istemiyorsun. Ama diğer kutbu bulmanın birçok arkadaşlık, birçok aşk ilişkisi yaşamaktan başka bir yolu yok. Eşini gerçekten bulmak istiyorsan birçok aşk ilişkisinden geçmen gerek. Öğrenmenin tek yolu bu. Korkunu bırak...

Ve eğer güzel insanlardan korktuğun için çirkin insanlarla birlikte olmaya başlarsan o da seni mutlu etmez.

Cohenler mobilyalı bir daire kiralamıştır. Bay Cohen evi bulmuş, gerekleri yerine getirmiştir ama Bayan Cohen mızıldanır: "Ben bu evi sevmedim."

"Ne oldu Rachel? Güzel ev işte. Her türlü yenilik var: Lavabolar, iyi ışıklandırma, iyi tesisat, sıcak su. Nesi var?"

"Bunları biliyorum ama banyoda perde yok. Ne zaman banyo yapsam komşular beni görecek."

"Merak etme Rachel. Eğer komşular seni görürse onlar perdeyi alır."

Çirkinliğin faydaları vardır ama sana mutluluk vermez. Ve eğer güzel insanlardan korkarsan aslında derin, yakın bir ilişkiye girmekten korktuğunu unutma. Aslında bir mesafede durmak istiyorsun, mesafe olsun istiyorsun ki gerekirse hemen kaçabilesin. Ama bu iş böyle olmaz; aşkın sırlarını böyle öğrenemezsin. Tam bir kırılganlıkla içeri girmen gerekiyor.

Bütün zırhı ve savunmayı bırakman gerekiyor.

Eğer korkutucuysa bırak korkutucu olsun, ama gir içeri. Korku kaybolacak. Herhangi bir korkuyu bırakmanın tek yolu korktuğun şeyin ta içine girmektir. Biri bana gelip "Karanlıktan korkuyorum" derse, ona derim ki "Yapacağın tek şey karanlık geceye girip ıssızlıkta bir ağacın altına oturmak. Titre! Terle, kork, ama orda otur! Titremeye ne kadar devam edebilirsin? Yavaş yavaş yatışırsın. Kalbin normal atmaya başlar... ve birden karanlığın o kadar da korkutucu olmadığını görürsün. Yavaş yavaş karanlığın güzelliğini görmeye başlarsın. Sadece karanlıkta vardır onlar; derinlik, sessizlik, kadife dokunuşu; durağanlık, karanlık gecenin müziği, böcekler, uyum. Ve yavaş yavaş korku yok olduğunda karanlığın o kadar karanlık olmadığını görürsün. Bir şey görebilmeye başlarsın; belirsiz, net olmayan. Ama netlik, nesnelere sığlık verir; belirsizlikse derinlik ve gizem verir. Işık hiçbir zaman karanlık kadar gizemli olamaz. Işık düz bir yazıdır, karanlıksa şiir. Işık çıplaktır; o yüzden ne kadar ilgili kalabilirsin ki onunla? Ama karanlık perdelidir; perdeyi kaldırabilmen için ilgini, merakını canlı tutar.

Karanlıktan korkuyorsan gir karanlığa. Aşktan korkuyorsan gir aşkın içine. Yalnızlıktan korkuyorsan Himalayalara git ve yalnız kal. Korkuyu bırakabilmenin tek yolu budur. Bazen bir şeyi kasıtlı olarak yaparsan büyük bir farkındalık getirir.

Bir keresinde genç bir adam getirmişlerdi bana; bir üniversitede hocaydı. Sorun kadın gibi yürümesiydi. Ve bir üniversitede hoca olup da kadın gibi yürüyorsan bu sorun yaratabilir. Çok utanıyordu. Her türlü çareyi denemişti.

Dedim ki, "Bu senin yaptığın imkânsız; bir erkek kadın gibi yürüyemez. Mucize gibi bir şey yapıyorsun. Çünkü kadın gibi yürüyebilmek ancak karnında bir rahim olmasıyla mümkündür; oradaki yuvarlaklık yüzünden kadın farklı yürür. Vücudunun çizgileri farklıdır. Ama bir adam öyle yürüyemez; eğer yürüyebiliyorsa... Bundan gurur duymalısın! Sen bir mucize yaratıyorsun. Göster şunu bana." "Nasıl yani, mucize mi?" dedi.

"Şurada benim önümde yürü ama kadın gibi yürü." dedim ona.

Denedi ve başaramadı. Kadın gibi yürüyemedi. Ona dedim ki, "İşte anahtar bu. Okula geri dön. Şimdiye kadar kadın gibi yürümemeye çalışıyordun. Bundan sonra kasıtlı olarak kadın gibi yürümeye çalış. Bütün sorun kadın gibi yürümemeye çalışmandan kaynaklanmış. Saplantı olmuş bir hipnoz hali. Kendini hipnotize etmişsin. Derhal okula dön ve etrafta yürü ve mümkün olan her şekilde bir kadın olduğunu göster."

Denedi ve başaramadı; o günden beri de başaramıyor.

Eğer korkuyorsan unutma ki, çekici insanlardan korkmak, birinin karnına dokunmasından korkmak, karanlıktan korkmak, kadın gibi yürümekten korkmak, şundan bundan korkmak fark etmez. Korkunun eritilmesi gerekir çünkü korku sakatlayıcı, felç edici bir oluşumdur. Ve onu eritmenin tek yolu da içine girmektir. Deneyim özgürleştirir. Öğrenmek daha iyidir. Korkuyu bırakmak daha iyidir. İnsanlarla ilişki kurmak daha iyidir. Ve aslında ilişki kurmaya başlarsan her insanda güzel bir şey olduğunu görürsün. Kimse güzellikten yoksun olarak gelmez. Belki güzelliğin farklı boyutları vardır; birinin yüzü güzeldir, birinin sesi güzeldir; birinin vücudu güzeldir, birinin zihni güzeldir. Kimse güzellikten yoksun olarak gelmez; varoluş herkese bir tür güzellik verir. Ne kadar insan varsa o kadar güzellik vardır.

Ve bir insanın güzelliğiyle temas kurmanın tek yolu yakın olmaktır, korkuyu bırakmak, savunmaları bırakmaktır. Ve çok şaşırırsın: Tanrı farklı biçimlerde ifade bulur, Tanrı güzelliktir.

Doğuda Tanrı için üç farklı kelime var: Satyam: gerçek, shivam: en yüce iyilik, sundram: en yüce güzellik. Ve güzellik en sonda gelir; Tanrı güzeldir, Tanrı güzelliktir. Nerde bir güzellik görürsen Tanrı'nın güzelliğinin yansımasıdır. Ve eğer yansımadan korkuyorsan gerçeğiyle nasıl ilişki kuracaksın? Yansıma, dersi öğrenebilmen için orada. Bir gün gerçeğiyle ilişki kurabilmen için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder